İçimden geldiği gibi…

İşim Gücüm Gezmek - Hale Sargın

Bazı sabahlar güçlü bir yazı yazma isteği ile uyanıyorum. Sanki günlerdir susuz kalmışım gibi kaleme ve günlüğüme uzanıp yazmaya başlıyorum. En yakın dostlarıma sarılır gibi sarılıyorum kalemime, sadece anlatmak istiyorum, saatlerce yazmak…

Bu sabah da bu hisle uyandım. Günlerden pazar. Peru’nun Chachapoyas kasabasında bir hostelde kalıyorum.

Peru haritası

Geceliği 20 Sol, mutfağı var, kendi yemeğimi pişirebiliyorum, sıcak su da var. 3 kişilik odada bir Alman ve İsviçreli gezgin kadınla kalıyorum.

Dün gece erkenden yatağıma gittim, belgesel izlemeye başlamak üzereyken İsviçreli kız geldi, yatağımın ucunda dağ gibi yükselmiş bisiklet çantalarımı görünce şaşkınlıkla ”Sen bisikletle mi geziyorsuuuuuun?” diye sordu. Yolculuğumdan konuştuk, Yarım saat kadar yolculuğumla ilgili sorular sordu, nerde kalıyorum, ne yiyorum, nasıl bu kadar yükle dağlara çıkıyorum diye art arda sıraladı sorularını. ”Bu kadar yükle  ve tek başıma pedallayamazdım ben” dedi. ”Sen de yaparsın, istedikten sonra daha fazlasını bile yaparsın!” dedim ona da.

”Ya sen?” dedim.

”Amazonlar’ın derinliklerinde bir komündeydim uzun süre, değişik bir deneyimdi. Amazonların içinde internetsiz, telefonsuz, sivrisineklerin bolca olduğu, birlikte üretip birlikte yaşadığımız bir ortam. Oradan ayrıldım ama şimdi ne yapacağımı bilemiyorum, nereye gideceğimi. Yolumu kaybettim galiba biraz, param azaldı, onun stresiyle biraz kafam karıştı. Kayak hocasıyım, Şili ya da Arjantin’e gidip iş arayacağım galiba.” dedi.

Benim de yolumu kaybettiğim zamanlarım geldi aklıma. Bir sabah dünyanın bir köşesinde uyanıyorsunuz ve ne yapacağınızı bilmiyorsunuz.

Önümde yollar uzanıyor; doğuya mı batıya mı kuzeye mi gitsem yoksa herşeyi boşverip güneye geri mi dönsem?” diye kıvranıyorum. Çünkü benim için güney; bildiğim güvenli topraklar, güvenli omuzlar. Günlerce bu his benimle geziyor, bazen de olduğum yere çakılıp kalıyorum.

Sonra o gün geliyor, yol açılıyor, akıp gidiyorum yolumda…

İsviçreli kız uykuya yatıyor. Kafamı karıştıracak / açacak bir kuantum belgeseli izlemeye başlıyorum ben de.

Gerçek nereden gelir?

Yanıt şudur: Gerçek siz dünyaya geldiğiniz anda başlar.

Albert Einstein’in bile anlamakta zorlandığı kuantumu anlamaya çalışırken O’ndan mesaj geliyor, youtubeta ona önerebileceğim yoga dersleri kanallarını soruyor. Nasıl mutlu oluyorum, birlikte geçirdiğimiz 10 gün boyunca sürekli yogadan ve sağlıklı beslenmeden konuşmuş olmam işe yaramış. Yoga with Adriene kanalını öneriyorum, başlangıç seviyesinde olduğu için, bir de besinlerin protein değerlerini gösteren bir görsel iliştiriyorum mesaja. Bambaşka ülkelerde apayrı rüyalara dalıyoruz. ”Buenos noches, besos”

İsviçreli kız grip olduğu için gece boyunca sesli nefes alıyor, iki rüyam arasında bir nefes sesiyle uyanıyorum.

Pazar sabahlarının yalnızlık hissini depreştirmek için doğa ana yağmuru yollamış sanki, hava durumuna bakıyorum, bugün tüm gün sağanak yağış. Bugün bir sonraki köye pedallayıp buradan ayrılmayı düşünürken yağmurun altında pedallamak istemediğim için bir gün daha hostelde kalmayı planlıyorum.

Odadakiler uyuyor hala, yoga matımı alıp hostelin çatısına çıkıyorum. Yağmur çatıyı döverken sabah yogamı yapıyorum.

Pazar sabahları bir hüzün çöker bana, kahvaltımı yalnız yapmak istemediğim tek gün. Birileriyle beraber aynı sofrayı paylaşmak isterim, son domates dilimini kim alacak oyununu oynamak isterim, çayını tazeleyeyim mi diye yanımdakiler sorsun diye beklerim, kahveyi şekersiz içtiğimi bilsinler isterim.

Hostelin hemen yanındaki pazara gidip kendime 1 avokado, 1 mango ve yarım kilo da üzüm alıyorum. Tam pazardan çıkarken kapının köşesinde oturmuş yaşlı teyzenin kabak çekirdeği sattığını görüyorum, hem de kavrulmuş. Babam da çok sever. ”Hadi diyorum alayım bir paket, belki bugün babamla skypeta konuşurken karşılıklı yeriz.”

Kasabanın yolları inşaat halinde, her yeri kazmışlar, yağmurla birlikte çamur olan yolda yürürken bir kaç tane Perulu adam yanımdan geçerken laf atıyor. ”Que linda chica” İçlerinden biri 70’lerinde.

Hostelin mutfağında aynı odada kaldığım kızlar ve bir de nereli olduğunu anlayamadığım bir adam. Adam yumurta pişiriyor, mutfağı kokusu kaplamış.  İsviçreli kızın bugün gribi daha fazla artmış, ” dün gece umarım sizi seslerimle uyandırmamışımdır” diye özür diliyor bizden. Horlayan sevgililer düşüyor aklıma.

Yulaf ezmesi, maca, chia, tarçını karıştırıp üstüne su ekleyip pişiriyorum ve içine mango dilimliyorum. Pazar sabah kahvaltım. Zencefil çayı yapıyorum bir de yanına. İsviçreli kız karşımda kızarmış burnuyla benimle konuşuyor. İsviçre’den aldığı Yeni Zellanda’daki manuka denilen bir bitkiden yapılmış bitkisel ilacın faydalarını anlatıyor. ”Minicik bir şey ama çok pahalı” diyor.

Alman kız da yulaf ezmesini hazırlıyor, içine avokado eziyor, avokadonun Almanya’da 3 ya da 4 Euro olduğunu söylüyor. En son bu yaz Türkiye’ye gittiğimde pazardan aldığım avokadolar geliyor aklıma, fiyatını hatırlayamıyorum, 2 tanesi 8 TL’miydi acaba? Fiyatları pek tutamam aklımda zaten.

İsviçreli kız merakla Alman kıza yolculuğu ile ilgili sorular soruyor. Alman kız, kuzeyden güneye doğru ilerlediğini söylüyor ve ‘Daha fazla yola devam edemeyeceğim galiba” diyor. ”Midemde parazitler var, 2 aydır sürekli rahatsız hissediyorum kendimi, antibiyotik tedavisi gördüm, geçmedi, tekrar antibiyotik kullanmak istemiyorum. Almanya’ya dönüp biraz bakım yapmak istiyorum kendime. burada yediğim ve içtiğim herşey dokunuyor” diyor. Bolivya’da çeşme suyundan nasıl midemi bozduğumu ve 3 gün yatak ve tuvalet arasında mekik dokuduğumu anlatıyorum. O 3 gün boyunca kaldığım hostelin soğukluğunu hissediyorum hikayemi anlatırken tekrar. Saman doldurularak yapılmış bir yatak, eşşek ölüsü ağırlığındaki yorganlar altında ısınmaya çalışırken kapaksız alafranga tuvaletin çalışmayan sifonu ve koca varilin içinden dökme suyla tuvaleti temizleyişim geliyor aklıma. Kusarken bir yandan da nasıl ağladığımı hatırlıyorum. Bolivya’nın altiplanolarında bir köy hostelinin soğuk odasında yatakta cenin pozisyonunda yatmış ağlarken, cennetten çıkıp yanıma gelen annemin pamuk elleriyle başımı okşamasıyla ve aynen küçüklüğümde beni uyuturken birlikte tekrarladığımız o duayı mırıldanmıştık da uyuyabilmiştim. ”Yattım sağıma, döndüm soluma, sığındım Allah’ıma. Allah’ım anneme, babama, abime sağlık ve sıhhat ver.”  Evet, sağlık ver çünkü sağlık en önemli şey!

Geçen gün taze çektirdiğim Peru kahvesinden hazırlamaya başlıyorum. 2 kişilik kahve yapıyorum, birini İsviçreli kıza ikram ediyorum, nasıl teşekkür edeceğini bilemiyor. ”Pazara gideceğim sana birşey almamı ister misin?” diye soruyor. Karşılık beklemediğimi söylüyorum. Cidden kahve güzel olmuş.

Hostelin salonuna geçiyorum, yağmur hala yağıyor ama sanki güneşte açacak. ”1 gün çok sağanak yağmur yağınca ertesi gün güneşli olur” diyor burdakiler. Yağmur mevsimi böyleymiş. Ne acaip değil mi? Biz ülkece aynı anda kışı yaşıyoruz ya da yazı. Peru’da şu an kıyı kesimleri yazı yaşıyor, orta kısımlar kış mevsimini, Amazonlar’da yağışlı mevsim.

Kahvemi içerken maillerime bakmaya başlıyorum. Herkes için Yoga projem için dün mailleşmeye başladığım Nefis Hayat Yoga‘nın kurucusu Gözde’den mail gelmiş. Yazdıklarıyla kalbime dokunuyor, pazar günümün yalnızlığını alıp süpürüyor.

”Ama hislere odaklanınca o seni muhteşem kucaklara getiriyor… iyi ki birbirimize dokunduk! Peru’ya çıkıp gelesim var… seni göresim geldi ya..!
Yoga’nın bize sağladığı en güzel çılgınlık da duvarlar yıkık.. bir anda aşkla kalbimizi açabiliyoruz, samimi olabiliyoruz.. ”

Bu yoga projem sayesinde tanıştığım başka bir güzel kalp daha.

Hostelin salonuna geçiyorum, laptopumu açıp sabahtan beri avaz avaz bağıran yazı yazma isteğimi gidermek için uzun masanın bir ucuna ilişiyorum. Kahve, müzik ve içimden dökülen kelimeler…

Melek Mosso’nun ”Vursalar Ölemem” şarkısını öneriyor Youtube.

”Bozulur yasaklar kurallar 
Sevişmek bağışlanmaz affetme beni 
İçimde korku heyecan 
Aşkınla başım dönerken vursalar ölemem..”

”Sevişmek çok kutsal bir şey” diyor içimdeki ses.

Bir yandan da gelen mesajlara gözatıyorum.

Sosyal medya sayesinde tanıştığım, yüz yüze hiç karşılaşmadığım ama yolculuğumda elimden tutan o kadar çok insan var ki! Hepsine minnettarım!  İçinde bulunduğum yolculuğumla birlikte elinden tuttuğum insanların da olduğunu da bilmek yolculuğumun karması gibi adeta.

Yüzlerce mesaj gelmiş:

Zekeriya, bisikletimin arka ışığının markasını soruyor.

Şaban, selam sabah demeden evli misin diye sormuş.

Atakan, köpeğinin kaybolduğunu ve kayıp ilanını paylaşmamı istiyor.

Oğuzhan, geçen sene katıldığım Gökova turunu ile ilgili bilgi almak istiyor.

Instagramda severek takip ettiğim @colorfulsteps ”Kalbim hep seninle!! Yolun açık olsun” diye her zamanki gibi enerji dolu bir mesaj yazmış.

İpek, yıllarca çalıştığı bankadan ayrılıp 3 aylığına başka bir ülkeye dil kursuna gittiğini ama tekrar Türkiye’ye geri dönmek istemediğini, benim nasıl böyle bir hayata karar verdiğimi soruyor.

Oliver, bir kalp göndermiş.

Instagramdan yolculuğumu takip eden Kolombiyalı Juanita, kendinin de başka bir ülkede bisikletle yolculuk yaptığını ama Kolombiya’ya gittiğimde mutlaka ailesi ve arkadaşları ile tanışmamı onların bana yardımcı olacağını yazmış.

Emir ise amacının moral bozmak olmadığını ama  yaşlanınca çok üzüleceğimi, nereye kadar böyle yolda bir hayata devam edeceğimi sormuş ve eklemiş iyi ki varsın , sevgiyle kal.

Daha önce gönüllü olarak çalıştığım hostelde birlikte çalıştığım Lucienne, bir arkadaşının da ayahuascayı denemek istediğini ve benden bilgi almak için benimle iletişime geçmek istediğini söylüyor.

Gelen mesajları okumaya devam ederken Xavier Rudd’un  ”Follow The Sun” şarkısı çalmaya başlıyor, adeta bana bir mesaj gibi.

 ”Nefes al,
Niyetini belirle
Hayallerine özen göster
Yarın herkes için yeni bir gün
Yepyeni ay, yeni güneş”
Bunlar olup biterken güneş, onca gri bulutun arkasından çıkmayı başarıyor, yağmuru durduruyor. Nefes alma zamanı!
Yarın hepimiz için yeni bir gün!
Biraz dışarı çıkıp, yürümek istiyorum şimdi müsadenizle…
İnternet sitemi yapan sevgili dostum Kadir 🙂 bu yazıda seo ayarlarına dikkat etmedim, günlüğüme yazdığım gibi yazdım buraya da, google aramalarında büyük bir ihtimalle çıkmayacak bu yazı. Bir şeyleri dert etmeden yazı yazmak kadar tatlısı yok, endişe yaşamadan hayatı yaşamak gibi, sınırlar olmadan yaşamak gibi 🙂

Yorum yapılmamış

  • Ellerine ayaklarina saglik. Arabayla, otobusle dunya gezisi bile zor gelirken; bisiklet… yaninda olsam gezerdim hissi verdi yazin… belki… bilemedim… sevgiler…

    Kiz İsveç’li mi, İsviçreli’ mi? Taktigim konuy bak 🙂

    Yanıtla
  • Cok guzel olmus bu yazi, cok icten.

    Yanıtla
  • Selahaddin korkmaz
    Mart 27, 2018 8:23 pm

    Selamlar 🙂
    Bütün yazılarınızı ilgiyle ve gıpta ile takip ediyorum ara ara da ileti yazmaya çalışıyorum.Bu yazınızı şuan okuyor olmanın burukluğu var keşke siz yazdığınızda okuyabilseydim ve o duygulara o an erişmiş olsaydım. Az çok anlayabiliyorum ama bir erkek olarak tam olarak anlayamayacağımı da biliyorum ? Sağlığınıza yolda dikkat edin tekerinize taş değmesin 🙂 ❤️??

    Yanıtla
  • Bu yazının sadece dün akşam dediğim gibi görselini hatırlıyorum. Hayatın hızı içinde kaybolmuşluğum en üst noktada, sırf biraz nefes almak için… Oysa ki sen bu yola sınırları kaldırmak, özgürlüğünü aramak için çıktın di mi? Ben seni kısıtlıyorum, kendim gibi.. Ama sen yine dinle beni ? Sevgiler…

    Yanıtla
  • Seo cehennemin dibine gitsin:) Uzun zamandir okudugum en icten yaziydi ve bana yillar evvel yazdigim uslubu hatirlatti. Maalesef ki bu seo kriterlerine dikkat edip yazayim derken bir baktim ki yazma hevesimi kaybetmisim.
    Ama sanki bu yaziyla bi tetiklendim.
    Kalbine saglik?

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Bunlarda İlginizi Çekebilir