“İstanbul’da yaşıyorsan dünyanın her yerinde yaşamayı becerirsin” derdim ta ki Salvador’ a gelene kadar!
Salvador’un en merkezi yeri Pelourinho Meydanı‘ ndayız. İki Alman, bir1 Amerikalı, bir de bendeniz. Öyle çok geç değil 20:00 suları, bir şeyler atıştırmak ve içmek için mekan bakıyoruz. “Oh şu güvenliğe bak” dersiniz her köşe başında polis aracı gördüğünüzde. Yok öyle değil işte! Bir sokağa giriyoruz, henüz 10 metre ilerlememişken köşe başında duran polis bağırıyor arkamızdan. Ne dese beğenirsiniz “O sokak tehlikeli, geri dönün” Şaşkın şaşkın yakınlardaki 1-2 sokağa giriş çabalarımız ve polisin bizi geri döndürmesi üzerine “eve döneyim o zaman” diyorum. Kaldığım ev, Pelourinho Meydanı’na yürüyerek 20 dk uzaklıkta. ”Bu saatte tek başına yürüyemezsin eve, yolunu keser soyguncular” diyor konuşmaya başladığımız polis. Otobüs soygunun korkusunu yeni atlatmışken hiç riske girmeye niyetim yok. Paşa paşa taksiye biniyorum.
Couchsurfing‘ ten tanıştığım Augosto’nun evine varıyorum. Benim dışımda evde Japon gezgin Yu da kalıyor. İkimizde de evin anahtarı var. Anahtarla kapıyı açıyorum. Augosto’yla biraz laflıyoruz, sonra Augosto uykuya dalıyor, ben de kitap okumaya başlıyorum Saat 23.30 suları…Kapı zili çalıyor. Yu’nun anahtarı var. Biri yanlış çalmıştır diye oralı olmuyorum. Zil ısrarla çalıyor, o an Augosto uyanıyor. Ayh bu heyecanlara kalbim dayanamayacak! Dış kapıyı açmaya gidiyor, geri döndüğünde yanında kan ter içinde kalmış Yu’ yla karşılaşıyorum. Pelourinho Meydanı’ndan eve dönmek üzere ayrılırken 2 kişi yolunu kesiyor, hem parasını alıyorlar, hem de evin anahtarını. Parası yok taksiye binecek, meydandan eve koşuyor o korkuyla.
Salvador yaptın yine yapacağını! Çok güzelsin ama bir o kadar da tehlikeli!