David le Breton, Yürümeye Övgü kitabında, yürüyüşe dair karalamış olan isimlerden de alıntılar yaparak yürümenin hayatımızdaki mucizevi yönlerini bizlerle paylaşır. Bu kitabı okurken, Güney Amerika ülkeleri

David le Breton, Yürümeye Övgü kitabında, yürüyüşe dair karalamış olan isimlerden de alıntılar yaparak yürümenin hayatımızdaki mucizevi yönlerini bizlerle paylaşır. Bu kitabı okurken, Güney Amerika ülkeleri
Rio de Janeiro’dan otobüse atladığım gibi 3.5 saat sonra soluğu Angra dos Reis’te alıyorum. Sabahın ilk saatleri… Güneş, yazın geldiğini müjdelercesine ışıldıyor. Türkiye’de soğuklar başlamışken, hayatlarında hiç kar topu oynamamış insanların ülkesinde yaz mevsimi başlıyor. Ilha Grande’ye gidecek tekne iskeleye yaklaşıyor. Yeni bir yer görecek olmanın yanısıra, adaya gidiyor olma fikri beni daha bir heyecanlandırıyor. Portekizce’de Ilha ada, Grande ise…
Bir dönem Zincirlikuyu’daki bir plazanın 11. katındaydı ofisim. Boğaz manzaralı bir ofis. Kulağa ne hoş geliyor değil mi? Oysa bu manzaraya sahip bir ofiste çalışıyor olmak bende hep bir sıkışmışlık hissi yaratırdı . Açılamayan camlar ardında öylece izlerdim manzarayı. Manzara ile aramda bir ekran. Akvaryumdaki balık gibi dört bir yanım camlarla çevrili. Ne zaman o manzaraya biraz daha yaklaşmak istesem…
Ipanema sahilinin ucunda, Rio de Janeiro’da en güzel gün batımını seyredebileceğim noktalardan birinde, Pedra do Arpoador’da oturuyorum. Güneş son ışıklarını da denize bırakarak Pedra dos Dois Irmaos’un arkasına saklanarak gözden kayboluyor. Güneş gözden kaybolur kaybolmaz, birer birer Vidigal’ın ışıkları yanmaya başlıyor “Bizde burdayız” dercesine. Evlerin ışıkları, dağın yamaçlarını süslemeye başlıyor. Uzaktan ne güzelde gözüküyor. Sonra Vigidal’den, o ışıkların olduğu evlerden…
Gönüllü olarak çalıştığım son çiftlikten ellerimin nasırları ile ayrıldım. Abartmıyorum! Güney Amerika’nın keşfinden sonra buralara Afrika’dan getirilen köleler gibi ağır şartlarda çalıştık resmen.(Bunu benzetmeyi biraz abartmış olabilirim sadece.) Güneş altında çalışmaktan tenim esmerleşti, kollarımda bacaklarımda çalı çırpı çiziği bir de üstüne pazularım oluşmaya başladı. Tam sırtımda kırbaç izleri de oluşmaya başlayacaktı ki kaçtım çiftlikten. Atladım otobüse, göz açıp kapayıncaya kadar…
Atlas Okyanusu sonsuzluğu ve hırçın dalgaları ile aklımı başımdan almış, yürüyorum Arembepe’nin incecik kumlarla kaplı kumsalında. Dalgalar deniz kabukları hediye etmiş kumsala. Deniz kabukları arasında gezinen bir kaç yengeç… Kumsalın bittiği yerde hindistan cevizi ağaçları başlıyor. Siyah bulutlar hızla kaplıyor gökyüzünü. Hava ha yağdı, ha yağacak. Sahile vuran dalgalarla ıslanıyor ve yumuşacık kumun içine gömülüyor ayaklarım ara ara. Aklıma birden…
“İstanbul’da yaşıyorsan dünyanın her yerinde yaşamayı becerirsin” derdim ta ki Salvador’ a gelene kadar! Salvador’un en merkezi yeri Pelourinho Meydanı‘ ndayız. İki Alman, bir1 Amerikalı, bir de bendeniz. Öyle çok geç değil 20:00 suları, bir şeyler atıştırmak ve içmek için mekan bakıyoruz. “Oh şu güvenliğe bak” dersiniz her köşe başında polis aracı gördüğünüzde. Yok öyle değil işte! Bir sokağa giriyoruz,…
Brezilya’nın Goias bölgesindeki Greta ve Guy’ın huzurlu çiftliğinden elimin çamuru ile geçen hafta ayrıldım. Toprak evlerini sevgi ile inşaa ederlerken onlara yardımcı olmak, doğaya uyumlu çiftliklerinde organik sebze/meyvelerle beslenmek, dolu dolu yaşadıkları hayatlarının hikayelerini dinlemek yolculuğumun önemli ayrıntılarından biri oldu. Rengarenk evlerle süslü Salvador Brezilya’ya geldiğimden beri tanıştığım her gezgin, Brezilya’nın Bahia bölgesinden bahsedince rotamı Salvador’a çevirdim. Brasilia şehrinden 26…
İstanbul, benim gözümde doyumsuz, şımarık, küçük bir çocuk gibi. Tüm paranızı ve enerjinizi harcarsınız onun için, ama ona yetmez. Yoktan anlamaz, daha fazlasını ister. Hızına yetişmek imkansızdır. Her gün değişir, her gün büyür. Büyüdükçe sorunları artar. Onunla ilgilenmekten kendinize vakit ayıramazsınız. Hep gürültülüdür. Onunlayken ne kadar gürültücü olduğunun farkına varamazsınız. Cocuğu uykuya yatırdığınızda, İstanbul’u ise terkettiğinizde anlarsınız sizi ne kadar…
Yıkansa dahi bozulmayan Brezilya fönü geldi aklıma geçen gece. Hala moda mı bilmiyorum fakat bir dönem böyle bir moda başlamıştı Türkiye’de. Kıvırcık saçlı insan kalmayacaktı neredeyse etrafta… Nedir bu Brezilya fönünün hikayesi diye çevredeki Brezilyalılar a sormaya başlayınca duyduklarım karşısında ağzım açık kaldı. Brezilya’da da ne yazıkki siyahlar, bazı beyazlar tarafından aşağılanıyor ve 2. sınıf insan muamelesi görüyormuş. Ayrımcılık yapan…