İstanbul, benim gözümde doyumsuz, şımarık, küçük bir çocuk gibi. Tüm paranızı ve enerjinizi harcarsınız onun için, ama ona yetmez. Yoktan anlamaz, daha fazlasını ister. Hızına yetişmek imkansızdır. Her gün değişir, her gün büyür. Büyüdükçe sorunları artar. Onunla ilgilenmekten kendinize vakit ayıramazsınız. Hep gürültülüdür. Onunlayken ne kadar gürültücü olduğunun farkına varamazsınız. Cocuğu uykuya yatırdığınızda, İstanbul’u ise terkettiğinizde anlarsınız sizi ne kadar yorduğunu. Arkanıza yaslanır, derin bir oh çekersiniz o an, sessizlikte sesiniz yankılanır.
Istanbul ile çocuk arasındaki tek fark ise, çocuğu terkedemezsiniz ama İstanbul’u terkedebilirsiniz!
Ben İstanbul’u terkettim ve geziyorum. Gezerken, İstanbul’da harcadığım paradan daha azını harcıyorum. Para kazanacak işler yapmıyorum ama bana para harcatmayacak gönüllü işleri yapıyorum. Benim için çok gezebilmenin sırrı bu 🙂
Bir yerlere yetişme stresim olmadan, günlük gönüllü işlerimi yapıp, okumaya, yazmaya, düşünmeye, meditasyon ve spor yapmaya, tanıştığım insanlarla sohbet etmeye bolca zamanım kalıyor.
Latin Amerika yolculuğumun 2. evimdeyim. Brezilya’nın Goias bölgesinde, 70 yaşlarında bir çift, Greta ve Guy, 3 sene önce ABD’yı terkedip burdan ufak bir çiftlik almışlar. Topraktan ev yapıyorlar, bir çok gence taş çıkartacak enerjileri ile şu ana kadar bir kısmını tamamlamışlar.
Toprak evin duvarlarını örerken, aramızdaki duvarları yıkıyoruz sanki, yıllardır tanıyormuş gibiyim her ikisini de…
Brezilya kahvesini ya da Brezilya’nın ünlü içkisi Caipirinha’ yı yudumlarken keyfine doyum olmaz sohbetler ediyoruz. Bu yaşta bu kadar sağlıklı olmalarının sırrını sorduğumda, kulaklara küpe olması gereken bir şekilde cevaplıyorlar sorumu: “çoğu kişi çok para kazanmak icin strese girip hasta oluyor. Sonra doktorlara harcıyor kazandığı parayı. Biz bu stresi hayatımızdan uzak tuttuk. Hiç bir zaman çok paramız olmadı belki ama hep mutlu olduk, sağlığımız en büyük mutluluğumuz”
Bu çiftlikte; toprak, su ile buluşuyor, ayaklarımız dans ediyor çamurun üstünde. Sonra ellerimizle örmeye başlıyoruz duvarları. Ağaçların dallarında kuşlar, şarkılarıyla eşlik ediyor bize. Ciftlikte organik yetişen sebzelerle hazırlanan yemeğin mis kokusu yayılıyor etrafa. O an Sait Faik Abasıyanık hatırlatıyor kendini mısralarıyla:
“İnsanlar sevişmeyeceklerse eğer, neden evleri bu kadar bitişik yaparlar, anlamıyorum.”