Yol, iyi ya da kötü sürprizlere gebe! Yola çıktığımdan bu yana kazandığım en güzel öğretilerden biri de iyiliği minnettarlıkla kabul etmek, kötülükler/zorluklar karşısında da bana öğreteceklerine karşı açık olmak. Bu nedenle “Herşeyde vardır bir hayır” en derin laflardan biridir benim için.
Bolivya’ya gelmeden önce Şili’deki son günlerimde içtiğim fıstık çorbasından zehirlendikten sonra, midem hassaslığını korumaya devam ediyor. Şu ana kadar gittiğim ülkelerde kendimi çeşmelerden su içmeye alıştırmıştım. Bolivya’nın çeşme sularının çok iyi olmadığını, su depolarının temizliğinin iyi yapılmadığını duymuş olmama rağmen, Bolivya’da bulunan Dünya’nın en büyük ve en yüksekte bulunan tuz gölü Uyuni’ de 4 gün boyunca yaklaşık 150 km pedalladıktan sonra “Yeaa bana bir şey olmaz diyerek” ağzımı dayıyorum musluğa kana kana içiyorum.
Fıstık çorbasınının şokunu yeni atlatmış midem Bolivya suyundan sonra pes ediyor. Tabi geceleri de şu zamanlarda kış mevsimini yaşayan Bolivya’nın ne kadar soğuk olduğunu da belirtmem gerekiyor. Çadırda pet şişelerimin içindeki sular sabah uyandığımda buz tutmuş oluyor.
Neyse lafı uzatmayayım, Challapata kasabasına ulaştığımda kendimi bir alojamientoya atıyorum. Bolivya’da ucuz konaklama yerlerine alojamiento deniyor. Bu 2 kez alojamientoda konaklayışım, genelleme yapmam pek doğru olmayabilir ama soğuk bir oda, sert bir yatak dışında sifonu akmayan tuveletleri var.
Gördüğüm kadarı ile Bolivyalılar turizm konusunda çok başarılı değiller ne yazık ki. Bakımsız konaklama yerleri, bilgisiz turist ofisleri, turiste yardım konusunda kılını kıpırdatmayan insanlar, turiste farklı fiyat veren satıcılar… Alojamientonun sahibi bayan, betim benzim atmış bir şekilde beni görmüş olmasına rağmen bir şeye ihtiyacım var mı diye sormuyor bile (Müşterisi olduğum için değil, insanlık namına ) Mideme iyi gelecek bitki çayı yapmak için sıcak su istediğimde ise ücrete tabi olduğunu söylüyor. Turisti yolunacak kaz gibi görmek diye ben buna derim!
Bolivya insanları değil de, Bolivya patatesleri beni kendime getiriyor 3 günde. Topluyorum eşyalarımı, atlıyorum bisikletime,kuzeye doğru gitmek üzere yine pedallamaya başlıyorum. Kasabadan 10 km uzaklaşıyorum ki bir minibüs yanımdan geçerken yavaşlıyor ve içindeki 2 erkek ellerindeki bira kutularını şerefe yaparcasına havaya kaldırarak yüksek sesle, yarı açık camdan bana birşeyler söylüyorlar ama ne dediklerini anlamıyorum. Önemsemeyip pedallamaya devam ediyorum ki az ilerde aracın parkettiğini görüyorum. Dı dı dı dıııın! Al başına bela! Sağda solda yerleşim yeri yok, görünürde kimseciklerde yok, araçlar geçiyor arada.
Bende hemen durup olduğum yerde beklemeye başlıyorum, bir yandan da uzaktan aracı kesiyorum. Onlar durmaya devam ettikçe ben de durmaya devam ediyorum. 20-25 dk sonra bir motorsikletin geldiğini görüyorum. Arkasında 10-12 yaşlarında bir çocuk var, el ediyorum durması için. Sürücü yanımda durup, yüzüne bağladığı atkısını çözünce bayan olduğunu görüyorum, içim daha bir rahat ediyor. Durumu anlatıyorum, “Böyleyken böyle benim yanımdan geçerken birşeyler söylediler, sonrada parkettiler, sarhoş olabilirler, tek başıma yanlarından geçmek istemiyorum bana eşlik eder misin birlikte geçelim yanlarından?” diye soruyorum. Kadın “Tabiki” diyor “Ben sana eşlik ederim, hiç merak etme” Benim bisiklet hızımda birlikte ilerliyoruz, yüreğim ağzımda. Yanlarından geçerken yarı bellerine kadar açık camdan sarkarak yine ellerindeki kutuları havaya kaldırıp laf atıyorlar, hiç duymamış gibi pedallamaya devam ederek yanlarından geçiyoruz. 3-4 km kadar birlikte ilerliyoruz motosikletli bayan ile. Bahçe içersinde 2 tane kerpiç evin olduğu yerde durduruyor beni “Bak bunlar seni takip edebilir, sarhoşlar. Sen en iyisi otobüse bin” diyor. “Yolun bundan sonrası çok ıssız, sana birşey yapsalar kimsenin ruhu duymaz” diyip korkuma körükle gidiyor birde. O sırada biz konuşurken aracı gözden kaybediyoruz. Oysa bir sonraki durağım 70 km ilerdeki köy ama yine de böyle konularda risk almaya gerek yok, “Tamam o zaman otobüs bekleyeyim burda” diyorum, kadın motorsikletine atlayıp gözden kaybolurken. Bisikletim Feliz’in ve benim boynumuz bükük yolun kenarında otobüs bekliyoruz. Saat başı geçmesi gereken otobüs karşıdan görünüyor el ediyorum durması için. Otobüsün şoförü oralı bile olmadan hızla geçip gözden kayboluyor. “Hayda! Neden durmadı acaba?” Aradan yarım saat geçiyor otobüs beklediğim yerde bulunan evlerden birinden bir araç çıkıyor, yanımdan geçerlerken aracı durdurup otobüs hakkında bilgi almaya çalışıyorum. “Boşuna bekleme, bugün çalışma günü otobüsler hep doludur, zaten bisikletini de almazlar otobüse” diyorlar. Hadi bakalım şimdi ne yapacağız diye Feliz’e bakıyorum, vala Feliz benden daha korkusuz! “Hadi Hale” diyor, “Atla gidelim yolumuza, altında aslanlar gibi ben varım birşeycik olmaz” O’na güvenim sonsuz!
4 saat 40 dakika pedallayıp 70 km’yi arkamda bırakıyorum. Motorsikletli bayanın, yolların ıssız olduğuna dair beni korkutmasının aksine yollarda genelde 3-5 evlik yerleşim yerleri görüyorum yada hayvanlarını otlatan çobanlara rastgeliyorum.
İnsanların birbirine korku salması kadar bedava birşey yok bu hayatta!
Köy ve kasabalara ulaştığım zaman çadırımı kurmak için polis merkezi, sağlık merkezi yada okul bahçesi araştırırım. Şili’de olduğu gibi evine davet eden, yemek ve sıcak duş sunan bir Bolivyalı ile henüz tanışmadım. Tabi Şilililerin ekonomik gücünün iyi olması da buna bir etken. Ama iki ülkeyi karşılaştıracak olursak, Şili’de polisinden sağlık merkezi ve itfaiye çalışanlarına kadar bir çok kişi turiste yardımcı olmak için çabalıyor. Sadece 5 dakika sohbet ettiğim onlarca kişinin evinde konakladım ve bana canı gönülden yardım ettiler. Bolivya’da şu ana kadar ki deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki yerel kişilerle iletişim kurmak zor. Turistik yerlerde yaşayanlar belki daha farklı, turiste daha alışkın ve açık olabilir fakat Bolivya’da şu ana kadar pedalladığım 450 kmlik yol üzerinde sadece köy ve kasaba arkamda bıraktım.
Bu kasaba ve köylerde yaşayan kişilerle yaptığım en uzun sohbetim 15 dakikayı geçmiyor. Oysa benim için yolculuğun en keyifli yanlarından biri de yerlilerle sohbet etmek.
Her gittiğim yerde şansımı deniyorum Bolivya’da, yaşlısından gencine farketmeden laf atıyorum sohbete başlamak icin ama şöyle uzun uzadıya konuşacak kimseyi bulamıyorum. İnancım sonsuz, bir Türk kızı ile sohbete meraklı birini bulacağım bu ülkede 🙂
O gece konaklamayı planladığım Poopo köyüne varıyorum sağ salim. Polis merkezine gidiyorum, çadırımı kuracak güvenilir bir yer aradığımı söylüyorum, “Yerimiz yok” diyip beni belediye binasına gönderiyorlar. Belediyeden içeri giriyorum, kapının girişinde 2 kadın koca şapkaları altından bana bakıyorlar. Selamlıyorum ikisini de, “Mario Bey’i arıyorum” diyorum. Bana yanlarındaki sandalyeyi gösterip “Birazdan gelecek sen burda bekle” diyorlar. 10 gündür banyo yüzü görmediğim için kokumla rahatsız etmemek için sandalyeyi karşılarına koyuyorum. “Yolda duş vardı da biz mi almadık hanımlar, kusuruma bakmayın. Yolculuk hali” diye içimden geçiriyorum. Kadınların bakışları altında sandalyeye oturuyorum ama sanki sorgu masasındaymış gibi bir hissiyat oturuyor üstüme. Ayse Arman zamanında şöyle güzel bir laf etmişti: “Erkekler icin soyunurum, kadınlar için giyinirim.” Kadınların arasındaki gizli rekabeti en iyi hissettiğim yerlerin başında kurumsal dünyanın ofis katları yeralıyor. Kadın iş arkadaşlarının kıyafetlerini gizliden gizliye süzen bakışları arasında masana doğru ilerlersin. Doğru değil mi? Biri 50lilerinde, diğeri 30larında bu iki kadınla sohbet etmeye calışıyorum onlar benim kıyafetlerimi süzerken. 50lerinde olan kadın tek başıma seyahat ettiğimi duyunca “Ailen nerde? Niye onların yanında değilsin? Benim çocuklarım beni bırakıp gitmezler, biz birbirimize çok sadık bir aileyiz” diyerek bir de beni ve aile ilişkilerimi eleştirmeye çalışıyor. Gülümsüyorum sadece, kötü başlayan günü kötü sonla bitirmemek için. Muhabbet etmeye devam edersek belki günün yorgunluğu ile kalbini kıracak bir laf ederim diye susmayı yeğliyorum. 1 saat geçiyor Mario Bey ortalarda yok, kadınlar şiddetli bir dedikodunun içindeler, neredeyse tüm köyü çekiştiriyorlar. Yaşlı olan arada genç olana bana sorması için sorular yöneltiyor. “Sor bakalım ne iş yapıyormuş?” Sor bakalım bekar mıymış?” “Çocuğu var mıymış” Nihayet Mario Bey elinde evrak dosyaları ile içeri giriyor, yanına yaklaşıp kendimi tanıtıyorum ve polislerin beni buraya yönlendirdiğini, konaklayacak yada çadırımı kuracak ücretsiz, güvenilir bir yer aradığımı söylüyorum. “Yarın tatil ben burda olmayacağım o yüzden burada konaklayamazsın” dediğinde güneş çoktan batmış oluyor. Kadınlar konuşmamızın arasına girip kendi evrak işleri hakkında konuşmaya başlayarak beni konuşmanın dışına itiyorlar. Polis merkezinin yolunu tutuyorum, kapıdaki polis memuru “yerim yok” diye yeniliyor. “ Bakın” diyorum “Zor bir gün geçirdim, rahatça uyumaya ihtiyacım var, belki tanıdığınız birilerine yönlendirebilirsiniz, ben kimseyi tanımıyorum, bu ülkenin polisi bana yardım etmeyecekte kim edecek?” diye soru yönelttiğimde “Ya sen burda kalırken sana birşey olsa ben bu sorumluluğu alamam” diyor. Sorumluluk almak istemediği için yardım elini uzatmayan bir polis memuruna ağlamaklı gözlerle bakınca biraz insanlığı tutuyor. “Tamam” diyor “Sok bisikletini içeri, şurda şöyle bir yerimiz var, burda uyuyabilirsin” diyor koridorun sonundaki karanlığı göstererek. Polis memuru önde, ben arkada koridorda ilerliyoruz. Bakın yıllardır yollardayım, yeri geldi kilisede, yeri geldi mağarada uyudum, otobüs durağına çadır kurdum, yeri geldi çiftliklerde hayvanların yanıbaşında burun direğimi sızlatan kokular içinde uyudum ama aklımın ucundan hiç geçmezdi bir gün karakolun hapishanesinde uykuya dalacağım.
Demir parmaklı kapı gıcırdayarak açılıyor, kafa lambamı yaktığımda köşede yerde bir yatak ve bir yastık görüyorum. Yanıbaşında da koka yaprakları, hatta bir kısım koka yaprağı da yatağın üzerine dağılmış.
Camsız küçük bir pencere var tavana yakın, duvarlara göz attığımda yazılar ve bazı isimler görüyorum kazınmış .
Bir ürperti geliyor o an. Kimbilir kaç suçlu uyudu burada, neyse “Allahtan suçsuzum” diyorum. Sonra suçsuz olduğu halde yıllarını hapishanelerde geçiren insanlar geliyor aklıma.
Unutulmaz filmlerden Yeşil Yol’un unutulmaz repliklerinden biri fısıldıyor adeta hapishanenin duvarlarından:
“Yoruldum, patron.
Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan yoruldum.
Yanımda hiç arkadaş olmamasından bıktım. Nereye gideceğimizi, nereden geldiğimizi söyleyecek biri..
İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım.
Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan bıktım.
Çok fazla var, sanki her an için kafama cam parçaları batıyor.
Anlıyor musun?”
Yorucu bir günün gecesi hapishanenin o küçük penceresinden ayı görüyorum yattığım yerden. Doğa Ana adeta “Yanındayım” dercesine Ay Dede’yi gönderiyor bana, tatlı masallarla beni uykuya göndermesi için.
İyi geceler Bolivya, en kötü günümüz böyle olsun! ♥
Bolivya’da şimdiye kadar konakladığım yerlerden bir kaçı:
İki derslikli bir köy okulunun bahçesi
Sağlık merkezinin bahçesi, hem masam var hem de çeşmem oldukça lüks
Polis merkezinde konakladığım bir gün polisler kameramı kurcalarken kendi kendilerinin fotoğrafını çekmişler
Yorum yapılmamış
Buyuk bi heycanla okudum. Her satirinda ki ince zekayi ve ruhu derinden hissettim. Kaleminiz cok guclu. Mutlaka yol hikayelerinizi kitaplastirmalisiniz.
Hoscakalin.
Tesekkurler <3
Hocam müthiş bir macera yaşamışsın. Okurken kendimi yanınızda hissettim ve yaşadığınız sıkıntı beni çok gerdi. Özellikle hücrede kaldığınız yer beni çok üzdü. Ünlü seyyah Marco Polo’da seyahatlerinin bir kısmında ceza evinde kalmıştı. Aklıma o geldi.
Yazınızda size katılmadığım tek nokta ise o sarhoş tehdidine rağmen yola devam etmeniz bence hataydı. Tabi ben bu satırları oturduğum rahat yerden yazıyorum. Yola revan olan sizsiniz ve şartları değerlendirip kendinize göre karar vermişsiniz. Otobüslerin durmaması bunda büyük etken olsa da bence biraz daha bekleseydiniz daha doğru olabilirdi gibime geliyor. Ayrıca o kadınlar hakkındaki yorumlarınıza katılmamak mümkün mü 🙂
Yola devam etmek tek cozum yolu gibi gorundu o an, neyseki hersey yolunda 😉
???güzel bir anı olmuş gerçi güzel mi kötü mü bilemedim.takipteyiz,selamlar.
bize de bekleriz tık tık http://www.gezgin-iz.com
Reklam bedeli almaya baslayacagim Ibrahim ona gore 😉
Bende sevgilerimi gonderiyorum <3
1975 ve 1976 yillarinda bende Turkiye’de aylarca Otostop yapmistim. Benimde ayni sekilde bir hatiram oldu ama bizim polisler bu konuda daha yardimseverlerdi. Demre’de ki polis karakolunda ayni sekilde bende konakladim.
Siz benden daha sansliymissiniz 😉
kolay gelsin kendine dikkat et bacım …başarılar…
.
Tesekkurler <3
Yolunuz acik olsun, cesaretinizi tebrik ederim, unutlmaz anilar biriktiriyorsunuz:) umarim karsiniza hep iyi insanlar cikar.
Coook tesekkur ederim <3
Hale hanım cesaretinize hayranım.Alllah sizi korusun…İnşallah bundan sonra sizi daha güzel yerler ve daha güzel insanlar karşılar..
Tesekkur ederim <3
Korkutma be Hale böyle başlıklarla. Ben de başından beri ne ara nasıl olaylar oldu da bu kızı nezarete attılar diye korka korka okudum. 🙂
Şaka bir yana benim de aklımda hep son çare olarak durur nezarette gecelemek. İyi de denk gelmiş diyebilirim şartlara bakınca.
Zorlu yoldan ilerliyorsun, serzenişlerinde sonuna kadar haklısın ve bilmelisin ki “ilerliyorsun” o yolda. Ne zaman derde, tasaya kapılsan dön arkana geldiğin yollara bir bak. Eski fotoğrafları aç. Fena gaza getirir.
Mini not: Gece suyun donmaması için şişeyi çoraba geçirip tulumun içine koy. Sabaha ılık suyun olur mis gibi.
Mini not ekleme: Lifestraw adlı bir ürün var. Adressiz birisine nasıl ulaşır emin değilim ama haberleşelim bir şekilde ulaştıralım sana. Suyu filtre etmek için en iyi ve basit çözüm. Onun dışında kaynatmadan içme suları. Ne kadar susuz kalsan da bir litre su 7 dk’da kaynar her türlü. Sıcak bölgelerde su işi tehlikelidir.
Cansin Gunes! Onerilerini uygulayacagim. Lifestraw i bi arastiralim bakalim, daha once bir arkadasim kullanmisti Sili’de ama burad bulabilir miyim bir bakayim 😉 Kaynatarak icmeye calisiyorum ama bu seferde gaza para vermis oluyorum 🙂 Beda bir cozum baldan tatlidir 😀
Sizinle birlikte bende geziyorum. Cesaretinize ve duruşunuza hayranım. Tedbiri bırakmadan keyifli seyahat etmenizi dilerim.
Tesekkurler <3
Keyifle okudum. Yollarda aglamakli gecirdigim anlara bir yenisini kattin resmen 🙂 gecmis olsun. Bissuru insan mutlulugunu, cileni paylasiyor. Yalniz degilsin!
Tesekkurler <3
Ne yaptı da gözaltına alındı diyerek okudum. Gene de güvenli bir yerde uyumuşsun. Bolivyalılar hakkında bir fikrim yoktu ama artık iyi insanlar olmadıklarına karar verdim.
Bir de daha coca yaprakları nezarethanede ne arıyor? Çiğnersen birşey oluyor mu?
Tum Bolivyalilar icin genelleme yapmak dogru olmaz 😉 Koka yapragi burda yasal ve herkes kullaniyor ya cay yapip iciyorlar yada cigniyorlar. Yukseklik hastaligina, susuzluga ve yorgunluga iyi geliyor
Heycanla okudum Süpersin
Bol bol fotograf paylaş valla seninle geziyormuş gibi hissediyorum anlatım üslubun çok iyi Çanakkale’den selamlar :p
Teakwando’da siyah kusaga kadar devam etseydim diye dusundugum anlardan biri oldu 🙂 Alirdim ayagimin altina ikisini de 🙂 Canakkalemize selamlar, operim arkadasim 😉
Merhabalar hale, uzun bo zamandır takp ediyordum ama ilk defa yazını okumak nasip oldu. Ne desem bilemedim, ama şunu biliyorum cesaretine hayran kaldım.
Tesekkurler Arif 😉
Bak sevmedim simdi Bolivya’yi ? aman san bir sey olmamis ya
Allah tekerine zeval vermesin ?
Tesekkurler sevgili Seyhan <3
Hale cim…
Takipteyiz..seni seviyoruz dikkat et kendine…
Cok opuyorum tatli kadin ??
Coook tesekkur ederim, sevgiler <3
Cesaretiniz ve bisiklet sevginiz hayranlık verici. Serüvenciliğinizse takdire şayan. Zevkle okudum ancak kaldığınız yer hapishane değil de nezarethane olacak, değil mi? Yolunuz açık olsun.
Hani bir fotoğraf alır götürür ya uzak ufuklara, yeni rotalara ve hikayelere …
Seni tanımam da öyle oldu. İnstagram’da gördüğüm bir fotoğrafın sayesinde blog sayfana ulaştım ve her satırı ayrı bir macera kokan yazını, büyük bir heyecan ile bir solukta okudum. Bir taraftan hikayenin sonunu merak ederken, bir taraftan da sürükleyici bir dille akıp giden hikayen hiç bitmesin istedim. Okudukça ve fotoğraflara baktıkça geleceğe dair umutlarım yeşerdi. Bir gezgin ruhunda ki, çabayı, gayreti, hayat sevincini ve yaşam mücadelesini gördüm. Şimdi sabırsızlıkla ve büyük bir heyecanla diğer hikayelerini okumak istiyorum.
Yolun açık olsun, umutların hiç tükenmesin ve gezilerin hepimize ışık tutsun…
bayılıyorum yazılarınızı okumaya ve sizi yazmaya… yolunuz açık olsun.. şans hep yanınızda olsun…
Cooook tesekkur ederim <3 Peru'dan sevgiler :*
gerçekten çok güzel bir yazı çok özgün başka yerde okuyamayacağımız bir yazı saolun
Teşekkürler 😉
Sizi dahada çokkk sevdimmm…Dahada taktir ettimmm…Size daha bir özendimmmm…Yolunuz açık olsunnn….Hep iyi, hep yardım sever insanlar çıksın önünüzeee….Sevgilerr…??
Bir solukta okudum. Zaman zaman başına kötü olaylar gelse de çoğu zaman güzel anılar biriktiriyorsun. Gezmekten hic vazgeçme. Mugla’dan sevgiler