- Önce sizin kelimelerinizle kendinizi nasıl tanımlarsınız, yani Hale Sargın kimdir?
Hale, 1982 yılında İzmir’de doğmuş mütevazi bir hayat süren memur bir ailenin çocuğu. Okullarını takdirlerle teşekkürlerle bitirmiş, ” sene kaybı olmadan ” (hayal edilen mesleğin kaybının o kadar önemli olmadığı anlamına gelen bir deyimdir) üniversiteyi kazanmış, ezbere dayalı eğitim sisteminin hemen ardından iyi bir kurumda bir iş bulmuş, kariyer basamaklarını yavaş yavaş tırmanmaya başlamış, 30’una geldiği zamanda tırmandığı bu merdivenlerden kendini aşağıya bırakmış bir kadın. Dışarda neler oluyor diye meraklanıp çıktığı yolculukta Dünya’ya ve kendine dair keşfettiklerinin tadına varıncada hayatını yollarda geçirmeye adamış biri. Aklına koyduğunu gerçekleştirecek kadar inatçı, herşey ters gider gibi görünürken güçlü olmaya inanan, kendi kendine gülen bir deli, insanları güldürmeye bayılan, ağaçlarla konuşan, dağlara aşık, göllerle platonik aşk yaşayan, hayatı ciddiye almakla hayatla dalga geçmek arasındaki ince çizgide dengede kalmaya çalışan bir cambaz. Bıkıp usanmadan hayal kuran bir hayalperest. Toplum normlarındaki kriterlere göre doğru olmaya değil, sadece mutlu olmaya çalışan biri, çünkü mutlu insan en güzel insanlar olduğuna inanır.
- Banka’da çalışıyordunuz. Bu bir insanın hayatında devrim gibi bir değişiklik… İşimgücümgezmek evresine geçiş nasıldı oldu?
Kurumsal çalışma hayatı, bir çok insanın içindeki hayalleri bastırmaya çalıştıkça, 25-30 yıl sonrası için hayal etmeye zorlasa da güçlü hayalleri maya misali kabartıyor aslına bakarsanız. Düşünsenize her gün ofisinde bilgisayarının başına isteksizce oturan kişi, bilgisayar ekranında gitmeyi hayal ettiği yerin fotoğrafını gördükçe sırtında bir kamçı darbesi hissediyor. Aynen sırtında kamçıyı hisseden atın dört nala koşmaya başlaması gibi. Kulaklarını sistemin “Başka şansın yok, burda çalışmazsan hayatına devam edemezsin, senin için en iyi yer burası” fısıltılarına kapatan kişi sistemden çıkma şansı yakalıyor. Ben de 10 senelik kurumsal çalışma hayatımda sırtımda hissettiğim onca kamçıdan sonra kendimi yollarda buldum. Hayalleriniz hep vardır ve aynı zamanda bu hayallerinizi paylaştığınızda onları baltalamaya çalışan sevdiklerinizde. Oysa sevdiğiniz kişilere sorduğunuzda onlar sizin her zaman iyiliğinizi isterler, sizi tehlikelerden korumaya çalıştıkları içindir söyledikleri herşey. “Ama hayatımı bu şekilde geçirmek istemiyorum” dediğinizde o ezberlenmiş laf dökülür ağızlarında: “Geleceğini düşün, sigortan ödeniyor, düzenli maaşın var!” Düşünmeliyiz tabiki de geleceği ama şimdiyi gözardı etmeden! 30 yaşına gelmiş beyaz yakalı bir iş kadını olarak düşlediğim hayatla, yaşamakta olduğum hayat arasındaki uçurum gitgide arttığı bir dönemde gittiğim kişisel gelişim aktivitesinde bir hikaye duydum ve o an bir dönüm noktası oldu benim için.
“Zamanın birinde, kaplumbağalar arası bir yarış organize edilmiş. Yarışmanın kuralı: “Tepeye ilk varan kaplumbağa yarışı kazanır.” şeklindeymiş. Vakti gelince, bir sürü kaplumbağa arkadaşlarını seyretmek için yarış yapılacak bölgeye toplanmışlar.Ve yarış başlamış.Seyircilerden hiçbiri arkadaşlarının bu tepeye çıkabileceğine inanmıyormuş. Kimileri bu inançlarını yüksek sesle dile getirmekten kaçınmıyorlarmış. Öyle ki, yarışmacıların bazıları: Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!” seslerini dahi işitebiliyormuş.Yarışmaya katılan kaplumbağalar bu tepeye ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmaz bir gayretle tepeye tırmanmaya çalışıyormuş.Seyircilerin sesleri yükselmeye başlamış; giderek bağıranların sesleri yarış alanında yankılanır olmuş: “…Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!”Sonunda, bir tanesi hariç, diğer kaplumbağaların tümü ümitlerini, gayretlerini yitirmiş ve yarışı terk etmişler.Ama yarışta yapayalnız kalan son kaplumbağa, büyük bir gayret ile mücadele ederek, bu tepeye çıkmayı başarmış.Diğer yarışmacılar ve seyirciler, hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kaplumbağa ona yaklaşmış ve sormuş, bu işi nasıl başardın diye. O anda farkına varmışlar ki…Bu tepeye çıkan kaplumbağa sağırmış!
Bu hikayeyi duyduktan kısa bir süre sonra Avrupa Gönüllülük Hizmeti projesine başvurdum ve İtalya’da çevre üzerine çalışmalar yapan bir dernek başvurumu kabul etti. Ağustos 2012’de bankadaki işimden istifa ettim, sırt çantamı sırtlandım ve yola çıktım. O günden beri de o hayalini kurduğum sade, sakin, doğaya yakın, emekli olunca yapılacaklar arasında yeralan balıkçı kasabalarını gezerek hayatımı sürdürüyorum.
- Nerelere yolculuğunuz oldu şimdiye kadar?
Çalışma hayatım boyunca tatillerimde bir çok Avrupa ülkesini ziyaret ettim. İşimden istifa edip yola çıktıktan sonra Avrupa Gönüllülük Hizmeti projesi kapsamında 1 sene İtalya Sicilya’da yaşadım. Bu sırada İtalya’yı ve o zamana kadar görmediğim çeşitli Avrupa ülkelerini keşfetme şansı yakaladım. Daha sonra Türkiye’ye geri dönüp, Türkiye’nin çeşitli bölgelerini gezdim. Ağustos 2014’te ayak bastığım Güney Amerika topraklarında ise Brezilya, Paraguay, Arjantin, Uruguay ve Şili’yi gezdim. Kaplumbağa hızında yol almaya bayılıyorum. Gezilen ülkeler listemi kabartmaktansa gezdiğim ülkeler hakkındaki bilgilerimi zenginleştirmeyi tercih ediyorum.
- Gezgin olmak, yolda olmak sizin için ne ifade ediyor?
Kendimi akvuryumdan çıkarak koca bir okyanusta yüzmeye başlayan bir balık gibi hissediyorum.
- Şimdi çevrenizden de en sık sorulan şey olduğuna emin olduğum soruyu yönelteyim, kadınsınız, bu yolculukları nasıl yapıyorsunuz? Korkmuyor musunuz ya da ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Evet sıkça duyduğum, her duyduğumda da altında cinsiyet ayrımcılığı olduğu için rahatsız olduğum bir soru aslına bakarsanız. Bizim gibi kadını ve erkeği ayrı yerlerde tutmaya çalışan toplumlarda ne yazık ki bir kadının tek başına seyahat ediyor olması pek sık karşılanan bir şey değil. Sanki bütün kötü insanlar, kötülükler bu tek başına seyahat eden kadının peşine takılacakmış gibi düşünülüyor. Şu ana kadar yaşamış olduğum korkuların hepsinin toplumumuz tarafından bana öğretildiginin, siyah ile beyazı aynı kefeye koyarak değerlendirmemiz gerektiği şeklinde bir bilinç ile yetiştirilmiş olduğumuzun farkına varmak cidden canımı acıttı. Korkuyor musun diye sorarsanız, herkesin kendi sokağında yürürken korktuğu kadar korkuyorum seyahat ederken. Tek başına bir kadın seyahat ediyor olmanın zorlukları kişiden kişiye değişir elbet. Ben olumsuz taraflarından bahsetmektense olumlu taraflarını dile getirmeyi daha anlamlı buluyorum. Kadın olduğum için beni daha güvenli bulduklarını ve evlerinin kapılarını açtıklarını söyleyen yüzlerce insanla tanıştım mesela. Kadın olduğum için insanlar daha fazla koruyup kollamaya çalışıyorlar.
- Hem cinslerinize benzer bir konuda söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Bir adım atın, özgürleşin!
- Gezgin olmak masraflı bir iş mi?
Aslına bakarsanız nasıl bir gezgin olduğunuza ve yapmış olduğunuz gezi tarzına bağlı tamamen bu sorunun cevabı. 3.5 sene önce yola çıktığımda ihtiyaçlarımı ve isteklerimi ayırt etme konusunda oldukça zayıftım. Gördüğü herşeyi satın almak isteyen, aynı model elbisenin farklı renklerini satın almaya alışmış, ruhunu yıllarca kapitalist sisteme teslim etmiş bir Hale vardı karşımda ama değişmeye istekli! Yollarda geçirdiğim bu süreçte para yönetimi konusunda çok şey öğrendim. Para olan ilişkimi, ihtiyaçlarımı, isteklerimi sorguluyorum sürekli. Kıyafetten yiyeceğe kadar ihtiyacım olmayan hiç bir şeyi almamayı öğrendim. Para ödemeden ihtiyacımı karşılayacak çözümler arıyorum. Örneğin bisikletle yolculuğuma başlamadan önce Güney Amerika’da bulunduğum ülkelerin bir çoğunu otostopla gezerek ulaşım masrafımı neredeyse sıfıra indirdim. Hostel/otel konaklaması yerine çadırımda yada ücretsiz konukseverlik sitesi couchsurfing ve warmshowers üzerinden yerel kişilerin evlerinde konaklıyorum. Workaway.info sitesi aracılığ ile ulaştığım çiftlik yada eko-hostellerde çalışarak hem konaklamamı hemde yiyecek masrafımı sıfıra indiriyorum. Şehiriçlerinde toplu ulaşım araçlarını kullanmak yerine yürümeyi tercih ediyorum. Restoranlarda yemek yerine, kendi yemeğimi kendim pişiriyorum. Açıkça söyleyebilirim ki şu an ki aylık harcamamla İstanbul yada İzmir gibi büyük bir şehirde 1 ayımı geçirmem çok zor.
- Gezilerinizi nasıl finanse ediyorsunuz? Destek alıyor musunuz? İhtiyaçlarınızı nasıl karşılıyorsunuz?
Bisiklet yolculuğumla beraber maddi destek almaya başladım, param çıkışmadı ne yazık ki. Şili’nin başkenti Santiago’da bulunan Türk restoranı Meze, bisiklet sponsorum oldu, yolculuğumla ilgili diğer ihtiyaçlarımı ise bireysel desteklerle temin ediyorum.
- Güney Amerika’yi geziyorsunuz. Orayı yakından görmüş, tanımış biri olarak ülkemizi kültürel konum itibariyle nereye koyuyorsunuz?
Türk kültürü zenginliği ile göz kamaştırıcı. Yıllarca Anadolu topraklarında yaşamış insanların gelenek ve görenekleri ile beslenerek büyümüş bir kültür. Güney Amerika kültürünü biraz eşelemeye başlayınca ise önce İspanyol, İtalyan ve Alman kültürüne rastlıyorsunuz ki oldukça yakın bir zamanda, sonrasında da bu Güney Amerika’nın gerçek yerlilerinin kültürü ile karşılaşıyorsunuz. Fakat ne yazık ki yerlilerin kültürleri tarumar edilmiş bu topraklarda. Bizim kültürümüzde geçmiş ve gelecek daha ön planda, Güney Amerika ülkeleri ise şimdiki zamanda yaşamayı bizden daha iyi beceriyor.
- Gezilerinizden aklınızda yer eden bir anınız var mı?
Çok var aslında, sadece birini söylemek diğerlerine haksızlık olur ama hemen ilk aklıma gelenler; Brezilya’nın adası Ilha Grande’de gece saat 3.00’te yürüyüşe başlayıp maymun sesleri eşliğinde bir dağın zirvesinde (Pico do Papagaio) güneşin doğuşunu seyretmek ve Şili’de Calbuco Volkan Dağı’nın patladığı anı kendi gözlerimle görmek çok etkileyiciydi.
- Sizi en çok neresi etkiledi neden?
10 ay önce ayak bastığım ve bir türlü kopamadığım Şili beni en çok etkileyen ülke. Güneyinden kuzeyine kadar Şili’nin hemen hemen bir çok yerini gezme fırsatı yakaladım. Görmediğim bir tek Carretera Austral rotası kalmıştı, şu an bisikletimle bu rotayı geziyorum. “Neden Şili?” diye sorarsanız; bu ülkede kendimi oldukça güvenli, konforlu ve özgür hissediyorum. İnsanları çok misafirperver, turiste saygılı, çöllerden buzullara, göllerden termallere, volkan dağlarına kadar çok çeşitli doğal güzellikleri ile bu ülkeye sevdalanmamak elde değil.
- Yardım severlik koşuları hakkında bilgi alabilir miyim? Nedir, bu fikir ortaya nasıl çıktı?
Yolda olmak, sadece Dünya’nın güzelliklerini görmek değil aynı zamanda Dünya’nın sorunları ile daha fazla yüzleşmek demek benim için. Gördüğüm onca soruna karşı sessiz kalıp, yokmuş gibi davranamazdım. Hepsine bir çözüm sağlayamam belki ama benim de birşeylerin ucundan tutmam gerek diyerek yolculuğuma sosyal sorumluluk projesi eklemeyi düşündüğüm sırada Adım Adım Oluşumu ile tanıştım. Adım Adım Oluşumu, sportif etkinlikler aracılığıyla, bağış/yardımda bulunmak isteyen kişi ve kurumlarla, ihtiyacı olan kişileri, buluşturan bir sivil toplum inisiyatifi. ( www.adimadim.org )
Yıllardır çalışmalarını takdir ederek takip ettiğim Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin (www.bugday.org) projelerine destek vermek için yardımseverlik koşuları yapmaya karar verdim ve Adım Adım Oluşumu çatısı altında Güney Amerika’da çeşitli ülkelerde yardımseverlik koşuları yaparak bağış kampanyaları organize etmeye başladım. 2015 yılı içinde Arjantin’de ve Şili’de gerçekleşen yarışlara katılarak Buğday Derneği için 6596 TL bağış toplanmasına aracılık ettim. Önümüzdeki zamanlarda da farklı ülkelerde yardımseverlik koşuları yapmaya devam ediyor olacağım.