Bolivya’ya ulaşmak için Şili’nin başkenti Santiago’dan kuzeye doğru pedallamaya başladığım günden bu yana 1 ay geçti. 1382 km geride kaldı. 1382 kmyi gözünüzde şöyle canlandırabilirim; Çorlu’dan yola çıkıyorsunuz, İstanbul’u geçip Karadeniz kıyılarından doğuya doğru ilerlemeye devam ediyorsunuz. Giresun, Rize, Trabzon’u da geçtikten sonra Türkiye sınırından çıkıp Gürcistan’ın Acar Özerk Bölgesi’nin başkenti Batum’da geldiğinizde 1382 kmlik yolu benim gibi geride bırakmış oluyorsunuz.
Pedalladığım bu rotanın yaklaşık 600 kmsi çöl bölgesinden geçti, bu bölgede bulunan 3 şehrin içine dalmadan kıyısından pas geçmeye çalışarak kasabalar, küçük balıkçı köyleri ve 5-10 haneli yerleşim yerleri, ıpıssız kurak arazilerde konakladığım bu süreçten sonra Bolivya öncesi Şili’nin kuzeydeki büyük şehirlerinden 380bin nüfuslu Antofagasta’ya ulaştım.
Fotoğrafta gördüğünüz Antofagasta bölgesinin girişindeki bu koca tabelada şöyle yazıyor: “Antofagasta Bölgesi’nde hoşgeldiniz. Büyüleyici ve Şaşırtıcı”
Bu fotoğrafı çektiğim sırada güneş batarken son ışıkları ile dağları renkten renge sokuyordu. Büyülenmiş bir şekilde dağları izlerken ayda belirgin bir şekilde dağların arkasında kendini göstererek şaşırtmıştı beni. Bir tabeladaki yazıya baktım birde bu muhteşem manzaraya…
Sonra şehre ulaştım. Bisikletimle şehre girdiğim andan itibaren çılgın bir trafiğin içinde buldum kendimi. Korna sesleri, arabalar, minibüse yetişmek için koşan insanlar, vızır vızır etrafta müşteri arayan taksiler…
Belki bir çoğunuz izlemiştir, gelmiş geçmiş en iyi film olduğu söylenir: Esaretin Bedeli. İyilik ve kötülüğün sorgulandığı, dostluğun ön plana çıkarıldığı bir umut hikayesidir. Konusunun beni oldukça etkilemesi bir yana, unutamadığım replikleri de vardır bu filmin.
50 yıl sonra hapishaneden çıkıp özgür hayata adım atan Brooks, hapishanedeki arkadaşlarına yazdığı mektupta şöyle der: “Dünya gerçekten çok acele ediyor, dışarda herşeyin ne kadar hızlı olduğunu size anlatmam mümkün değil. Buraları sevmiyorum, sürekli korkmaktan yoruldum.”
Büyük bir şehirden ayrılalı 50 yıl geçmedi ama yaşadığım hisler Brooks’tan farklı değildi şehre girdiğimde. Bisikletime mi göz kulak olayım, arkamdan hızla gelen araçtan mı kaçayım yoksa onca gürültüyü duymamak için kulaklarımımı kapatayım bilemedim.
Ünlü zoolog Desmond Morris’in İnsanat Bahçesi kitabında şehirler hakkındaki tanımlamasını okuduğumda tanım çok hoşuma gitmiş ve hemen altını çizmiştim, bu yazıya nokta koymak için en güzel bitiş cümlesi diye düşündüm:
Şehir, beton yığını değil, insanat bahçesidir.
Yorum yapılmamış
Bizler de insanat bahçesinden kaçmaya mı yoksa hala yaşamaya mı çalışıyoruz bilmiyorum.Neyse ki biz kaçamazken kaçanların yazılarıyla yaşamaya devam ediyoruz.selamlar http://www.gezgin-iz.com
Yolunuz açık olsun ?
Gerçekten çok güzel bir yazı olmuş. Çok beğendim.
Tesekkur ederim <3
Harika bir deneyim! Tebrikler?