Altının, güneşten gelen bir çeşit şekerleme olduğunu düşünen İnkalar, İspanyol işgalinden önce Amerika kıtasının en büyük imparatorluğunu kurmuşlar şu anki sınırlara göre Peru’dan Ekvator’a, Şili’nin kuzeyine kadar uzanan. Tembellik ve insan onuruna aykırı davranışların ağır şekilde cezalandırıldığı, 12. ila 16.yyları arasında varolmuş bu imparatorluğun başkenti “Güneşin Kutsal Kenti’’olarak bilinen Cusco şehri yakınlarındaki Valle Sagrado yani Kutsal Vadi’deyim.
İspanyollar buraları işgal edene kadar çok tanrılı din anlayışına sahip İnkaların yaşadığı bu topraklardan şimdi Hristiyan kiliselerinin çanları yükseliyor. Güneş Tanrısı, Ay Tanrıçası ve Toprak Ana ile konuşanların sayısı azalmış olmasına rağmen yine adaklar adanıp, lamalar kurban edilmeye devam ediliyor Toprak Ana’ya.
Andlar’da yaşayan Perulular atalarının emaneti toprağa ve bir şekilde bugünlere kadar gelebilmiş İnkaların resmi dili Quechua’ya sahip çıkacak kadar da geleneklerine sıkı sıkıya bağlı aslına bakarsanız.
Peru’nun kuzeyinden güneyine doğru And Dağları üzerinde pedallarken, dağların yamaçlarında teraslar oluşturularak yapılmış tarlalarda çalışan insanları gördükçe her defasında hayrete düşüyorum.
İnkaların, daha fazla ürün elde edebilmek için oluşturdukları bu teras sistemi günümüzde de devam ediyor. Eğimden dolayı teknolojik aletlerle çalışmak zorlaştığı içinde hala eski usül tarımcılık devam ediyor.
Teras sistemini uyguladıkları başka bir alan ise tuzlalar. Hadi gelin hepbirlikte daha önce göremediğimiz tarzda Kutsal Vadi içinde inşa edilmiş Maras Tuzlası’nda dolaşalım biraz.
Maras tuzlası, Peru’nun Cusco şehri yakınlarında Qaqawiñay Dağı yamaçlarında, 3380 mt yükseklikteki Urubamba Vadisi’nde yeralıyor.
Dağın bir yamacına teraslar oluşturulmuş ve bu terasları da 5000’den fazla bölüme ayırmışlar.
Her tuz bahçesi Maras köyünde yaşayan aileler tarafından işletiliyor.
Giriş ücretinin 10 Sol olduğu tuzlada, her tuz tarlasından ayda 150 kg tuz çıkarılıyormuş.
İçindeki minerallerden dolayı bu bölgeden çıkan, rengi hafif pembeye dönük bu tuzun vücuda da faydalı olduğu söyleniyor.
Peru’da çalışma hayatının her alanında kadına rastladığım gibi burada da kadınlar yine çıktı karşıma.
Bizim ülkemizde olduğu gibi kadınlara çizilmiş sınırlar yok Peru’da.
Erkek berberi kadın, araba tamircisi kadın, yol yapımında çalışan kadın, taksi /kamyon şoförü kadın.
Yani anlayacağınız Peru’da elinin hamuru ile kadın her alanda kendini gösteriyor.
Kesinlikle insanoğlunun doğayla yaptığı en güzel işbirliklerinden biri Maras Tuzlası. Peru’da gezilecek yerler arasına eklemenizi tavsiye ederim.
Kutsal Vadi içinde yeralan Calca ve Pisac köyünde Türkçe de konuşuluyor desem inanır mısınız? İnanın, inanın 🙂 Zamanında Güney Amerika’yı gezmeye çıkmış, yolu buralara uğramış ve sonrasında burada yaşama kararı almış bir çok kişi ile bu köylerde karşılaşmanız mümkün. Tabi bu vesileyle Türkiye’den de buralara uzun yada kısa süreli gelenler de oluyor.
Calca’daki Türk gezginlerin yuvası Vamos deneyim evinde konakladığım sırada, tatil için Peru’ya gelmiş olan Arda ile tanıştım ve Maras Tuzlası’nı da birlikte keşfetmiş olduk.
Uzun zamandır okumak istediğim bir kitaptı Judith Malika Liberman’ın Masal Terapisi. Calca’da Türk gezginlerin kaldığı evin kütüphanesinde rastladım ve hemen sayfalarını karıştırmaya başladım. Çok uzun zaman olmuştu Türkçe kitabın sayfalarına dokunmayalı! Bu da işte uzun yolun götürüleri…
Masalların yol göstericiliğine inanırım. Her firsatta da yol gösterecek bir masal çıkıverir karşıma.
Hem masallardan bahşetmişken hem bu yazımızın konusu tuz ile ilgili olduğuna göre , içinde tuz geçen bir masalla noktalayalım istiyorum.
Ve yaşlısı genci, çoluğu çocuğu hepbirlikte okunacak bir masalı paylaşıyorum sizlerle:
“Köylünün biri sahip olduğu iki eşekten birisine tuz, diğerine de sünger yükleyip pazarın yolunu tutmuş. Tuz yüklü eşek yükünün ağırlığı ile zor yürüyor, nerede ise yere düşecekmiş gibi oluyordu. Oysa sünger yüklü eşek rahatmış. Üzerinde efendisi olduğu halde zorluk çekmeden yürüyebiliyormuş. Dağlar tepeler aşıp sonunda bir nehre varmışlar. Tuz yüklü eşek yorgun olmasına rağmen nehiri kolayca geçmiş. Çünkü suya girince üzerindeki tuzlar eriyip yok olmuş. Karşıya geçtiğinde ise keyfine diyecek yokmuş. Bunu gören sünger yüklü eşek de girmiş suya. Ama oda ne? Sırtındaki süngerler suyu çektikçe eşeğin yükü ağırlaşıyormuş. Eşek giderek batmaya başlayınca üzerindeki efendisi “İmdaaaaaattt” diye bağırmaya başlamış. O sırada yoldan geçen birisinin yardımıyla eşekte, efendisi de zor kurtulmuşlar. Yolculuğun geri kalan bölümünde ise tuz yüklü eşek rahat rahat yürürken sünger yüklü eşek sıkıntı çekmiş.”
Yorum yapılmamış
Bahsettiğiniz kitabın önsözünde yazar aklınızda bir soru ile rastgele bir sayfa acip hikayeyi okuyun diyor , bir süredir yaşadığınız sıkıntılar sonrası kitaba sorduğnuz soruya cevap ne güzel gelmiş . Ferah kolay günler diliyorum bir de önce kendinize sonra pek inancım olmasa da Allaha emanet ediyorum.
( Ayçe ayyıldızin Allaha emanet yazısına bir bakın)
Coook tesekkur ederim Eda <3