San Pedro de Atacama
Şili’nin başkenti Santiago’ya 1669 km uzaklıkta, ülkenin kuzeylerinde yeralan bu köy, Şili’nin en çok turist çeken bölgelerinin başında yeralıyor. Deniz seviyesinden 2438 mt yükseklikteki bu köye vardığımda yükseklikten dolayı nefes nefeseydim. Ayrıca içime çektiğim kupkuru sıcak havaya vücudumun alışması 1 haftayı aldı.
Köydeki evlerin büyük bir çoğunluğu kerpiçten, yollar ise size her adımda arkanızda kocaman toz bulutu bırakacak cinsten. Küçük bir meydanı, meydanın hemen yanında bir kilisesi bulunan bu köyde yerli halktan ziyade en çok turist görüyorsunuz. Sağlı sollu turizm ofisleri ve restoranlarla ana caddesi Caracoles’te yürürken sağdan soldan size tur satmaya çalışan insanlar çıkıyor önünüze. Atacama bölgesindeki yerleri keşfetmek için ne yazık ki çok ucuz seçenekler yok. Ya bir tura katılmanız yada özel araç kiralamanız gerekiyor. Yada yakın yerleri bisiklet kiralayarak keşfedebilirsiniz. Bu seçeneklere para ödediğiniz gibi hemen hemen her yerin bir de giriş ücreti var. Anlayacağınız Atacama, cebinizdeki paraya gözünü dikmiş durumda. Tur kalitesi aynı olmasına rağmen tur fiyatları farklılık gösterebiliyor. Farklı yerlerden fiyat almanızı ve pazarlıkta yapmanızı öneririm. Rekabet çok olduğu için indirim alma şansınız yüksek.
San Pedro de Atacama’da kısa bir süre bir arkadaşımın arkadaşının evinde kaldım. Kısa sürede bu kocaman bölgeyi ucuza keşfedemeyeceğimi anlayınca gönüllü olarak çalışabileceğim bir yer arayışına girdim. Tatai’s Lodge 10 odalı, kocaman bahçesi olan bir pansiyon. Burayı bulmak benim için büyük bir şans oldu.
Gönüllü çalışmam karşılığında konaklama ve yemek masraflarımı karşıladılar. Orada bulunduğum süre boyunca altıma bir de dağ bisikleti çektiler 🙂 Bir de organize ettikleri turlara ücretsiz dahil oldum. Eh bu kadar bolluk içerisinde sıcak Atacama günleri oldukça keyifli geçti.
El Tatio Gayzeri
Sabah saat 4.30 sularında Dünya’nın 3. büyük gayzerine gitmek için San Pedro de Atacama köyünden yola çıkıyoruz. Dışarısı buz gibi. Gündüz bir tişört bile fazla gelirken şimdi başımda bere, ellerimde eldivenlerim, kışlık ayakkabı ve ceketimin içinde kaybolmuş durumdayım. Hemen hemen herkesin uyukladığı bir yolculuktan sonra 6.30’ta gayzere varıyoruz. Özel aracınız yoksa buraya bir turla gelmek zorundasınız. Herhangi bir toplu taşıma aracı yok.
Deniz seviyesinden 4300 mt yükseklikte bulunan El Tatio, Quechua dilinde “Ağlayan Yaşlı Adam” anlamına geliyor. Gayzere ulaştığımızda “Dün gece kar yağdı” diyor bilet gişesindeki kadın, sonra dereceyi gösteriyor. Sıfır derece!
Dağlar kara bürünmüş, yerin yüzeyinde de çalıların diplerinde var biraz. Karın beyazlığına bir de gayzerlerden çıkan dumanlar eklenince insanın uykusu açılıyor birden.
Rehberimiz önde biz arkasında gayzerlerin arasından yürümeye başlıyoruz. Çesit çesit gayzer varmış. Rehberimiz hem İngilizce hem de İspanyolca tek tek hepsini açıklıyor. Gün aydınlanmaya başladıkça kaynaçlarda uyanıyor sanki ve sular fışkırmaya başlıyor.
Bazı parklarda denk gelmişsinizdir, havuzlarda su gösterisi yapılır, müzik çalar ve sular ahenk içersinde iner çıkar. Saatlerce izlersiniz, bittiğinde de rahatlamış hissedersiniz kendinizi.
Burda da sanki doğanın müziği eşliğinde kaynaçlar dans ediyor ve en sıcak gösterilerilerini sunuyor misafirlerine. Gösterinin güzelliğine kapılıpta fazla yaklaşmayın, yanarsınız!
And Martıları çevremizde yiyecek peşinde uçuşurken gayzerlere karşı kahvaltımızı yapıyoruz.
“Kimler sıcak su havuzuna girmek istiyor?” diye rehber soruyor. Bizim gruptan 2-3 kişi ve diğer turlardan insanlar sıcak suya kendilerini bırakırlarken, daha büyük gayzerlerin arasında dolanıp sıcak su gösterilerini seyretmek daha cazip geliyor.
Gayzerleri ziyaret ettikten sonra rotamızı şimdilerde sadece 8-10 kişinin yaşadığı eski bir köy olan Machuca’ya çeviriyoruz.
Tek katlı kerpiç evler arasından dolana dolana tepede yeralan köy kilisesine çıkıyorum. Kilise tadilatta fakat manzara enfes!
Güneş yavaş yavaş yakmaya başlıyor. Herkes yavaş yavaş üzerindeki kışlıklardan kurtulmaya başlıyor. Köyün biraz ilerisindeki lamaları görmek için yürümeye başlıyorum. Bir çok kişi köyün meydanında yer alan mangalın etrafında sıraya girmiş lama eti yemek için. Ben fotoğraflarını çekmeyi tercih ediyorum. Bebek bir lama annesinin memesine yapışmış, benim geldiğimi görünce meraklı gözlerle bana bakıyor.
Kimi lamaların bakışları o kadar keskin ki adeta gözleri ile konuşuyorlar.
Saat 13.00 sularında San Pedro de Atacama’ya vardığımızda elimde kışlık kıyafetlerim, üzerimde sadece tişörtle eve dönüyorum.
Gidiş-Dönüş: 100 km Ücret: 17000 Şili Pesosu (Tur ücreti) + 5000 Şili Pesosu (Giriş ücreti)
Valle de Arcoiris (Gökkuşağı Vadisi)
San Pedro Atacama’ya 65 km uzaklıktaki bu vadide dağlar çeşitli minerallerden dolayı renkten renge bürünmüş durumda.
Vadi çevresinde 5000 yıl öncesine dayanan duvar çizimleri var.
Rehberimizin anlattığına göre bir süre bir Şaman grubu burada konaklamış.
Giriş ücreti yok.
Laguna Tebenquinche
San Pedro de Atacama’ya 30 km uzaklıkta yeralıyor. Bisiklete atladığım gibi Tebenquinche’ye doğru sürmeye başlıyorum.
Dümdüz yol, etrafta kimsecikler de yok, arada tek tük arabalar geçiyor. Pedallarken bir yandan da Şilili müzik grubu Chico Trujillo’yu dinliyorum, cumbia müziği sevenler için keyifli bir grup. Dağlarda karlar var, yerin yüzeyinde de tuzlar. Bu müthiş manzara karşında saatlerce bisiklet pedallayabilirim diye düşünüyorum.Tebenquinche Gölü’ne varmadan Salar de Ojos isimli 2 küçük göle rastlıyorum. Karavanlı bir aile göle karşı yemek yiyor.
Uzaktan Tebenquinche Gölü’nün büyüleyici maviliği/yeşilliği göz alıyor.
Heyecanla yola devam ediyorum. Giriş ücreti 2000 Peso (Yaklaşık 3 Dolar) Tebenquinche, geniş bir alana yayılmış tuz gölü.
Öğle yemeğimi yemek için hemen gölün kenarına oturuyorum.
Çantamdan yiyeceklerimi çıkartıp yemeğe başlıyorum. Yavaştan rüzgar başlıyor ve her lokmada rüzgar artıyor.
Biraz fotoğraf çekmek için ayaklanıyorum, rüzgar pek izin vermiyor. Rüzgar çöldeki kumları ayaklandırıyor. Bir kaç girdap görüyorum uzakta, etraftaki dağlar toz bulutunun içinde yavaştan gözden kayboluyor. Yapacak bir şey yok, geri dönmem gerekiyor. Bisikletime atlıyorum yavaş yavaş sürmeye devam ediyorum, rüzgar pek izin vermiyor ilerlememe. Her pedalda rüzgarın hızı artıyor ve yüzüme yüzüme çarpıyor. Yerden kalkan bütün kumlar bedenime işliyor resmen.O ara bir video çekebiliyorum.
Yola devam etmek zorundayım, hem fırtınanın bir sonraki şiddetini tahmin edemiyorum hem de güneş batmadan köye dönmem lazım. 2 araba geçiyor yanımdan hızla. Dur diyecek bir zaman bile yok. Etraf toz/kum bulutu. Eşarbımı çıkartıp ağzımı burnumu örtüyorum.
Yanımda bedenimi kapatacak başka bir kıyafet yok. 3.5 saat boyunca doğa ananın yaptığı zorlu sınavlardan birinden geçiyorum. Çok şükür sağ salim köye varıyorum. Bundan böyle kavurucu güneşe aldanıp hava durumunu kontrol etmeden yola düşmek yok. Doğanın şakası yok!
( Yazının devamı için Şili’de Güneşin Kavurduğu Topraklar: Atacama Çölü – Bölüm 2′ yi okuyunuz. )