Şili’ye Nasıl Girdim Büyük Bir Muamma!

Peru’nun güneyinde Şili sınırına yakın şehri Tacna’dan otobüse biniyorum Şili’ye tekrar geri dönmek için. Sınırı otostopla geçmenin zor olabileceğini düşünerek, otobüsle geçmeyi tercih ediyorum. Otobüsün hareket saatini beklerken pencereden dışarıdaki insanları seyrediyorum. Herkes bir gölgeye sığınmış. Dışarısı 26-27°. O sırada siyah bol kumaş pantolonu, beyaz gömleği, kafasında da siyah şapkası ile sırtında bir sırt çantası kucağında kartondan bir çanta taşıyan benim yaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim bir oğlan biniyor araca.

Sağa sola bakınıp boş koltuk ararken benim yanımdaki koltuğun boş olduğunu farkedip gülümseyerek İspanyolca “Merhaba” diyor, sırt çantasını ve sapı yırtılmış karton çantasını yanımdaki koltuğa bırakıyor ve hemen geri döneceğini, çantalarına göz kulak olmamı rica ediyor. “Tabi” diyorum. Koşturarak uzaklaşıyor, bir süre sonra 2 kocaman valizi sürüye sürüye geri dönüyor. Eşyalarını bagaja yerleştirdikten sonra otobüse tekrar binip yanımdaki koltuğa ilişiyor. Şapkasından fırlayan kıvırcık saçları sakalları arasına karışmış. Tekrar “Merhaba” diyor. “Merhaba” diye karşılık veriyorum. Pencereden dışarıyı seyretmeye devam ediyorum, bir yandan da yanımdaki oğlanın yan gözle bana baktığını, hani başımı çevirsem konuşmaya başlayacağını hissediyorum. Önce kalem istiyor benden elindeki formları doldurmak için, kalemi verdikten sonrada ikimizin arasındaki sohbet başlıyor. Türk olduğumu öğrendiğinde “İsrailli olabileceğini düşünmüştüm tipinden” diyor. Amerika Chicago’da yaşayan Yahudi asıllı biri olduğunu ögreniyorum. Bir süredir Peru’da olduğunu, Buenos Aires’e doğru yol aldığını söylüyor. Planı ise otobüsle gitmekte olduğumuz Şili’nin Arica şehrinden Santiago’ya uçakla uçmak, ordan da otobüsle Arjantin Buenos Aires’e geçmek. Benim planımı soruyor, Santiago’ya doğru otostopla ilerleyeceğimi söylüyorum. Gözleri büyüyor, “Tek başına tehlikeli değil mi, eğer paran yoksa yardımcı olabilirim” diyor. Endişe edilecek bir durum olmadığını söyleyip teklifi için teşekkür ediyorum. Biz bunları konuşurken anlamadan Peru sınır kapısına geliyoruz. Peru ve Şili sınır şehirleri arası sadece 55 km. Otobüsten inip polis kontrol gişelerinde ülkeden çıktığımıza dair pasaportlarımıza mühürleri bastırıyoruz. Tekrar otobüse biniyoruz, sohbet kaldığı yerden devam ediyor, Musevi dini üzerine eğitim gördüğünü bununla ilgili çalıştığını söylüyor. Yani Musevi bir din adamı karşımdaki. Hazır bulmuşken merak ettiğim bir kaç soru yöneltiyorum. Anlatmaya hevesli, sorduklarımdan daha fazlasını anlatmaya başlıyor. Özgüveni yüksek, konuşurken gülümsemesini eksik etmiyor, kendini dinletmesini iyi biliyor. Yahudi bir din adamının ağzından Yahudilik hakkında bilgiler öğrenirken muavin Şili sınırına geldiğimizi söylüyor. Çantalarımızı sırtlanıyoruz, pasaport kontrol kuyruğuna doğru yol alıyoruz. Sıraya girdiğimiz zaman Adon, -ha bu arada oğlanın adı Adon- sırt çantasını ve sapı yırtık karton çantasını bana emanet edip 2 büyük valizini almak için otobüse geri dönüyor. Sınırda o kadar çok insan kuyruğu var ki, ilk defa Şili sınırında bu kadar kalabalık görüyorum.

20151125_150310
Hayrola niye bu kadar kalabalık diye etraftaki insanlara sormaya başlıyoruz. Çalışanların grev yaptığını, çok yavaş çalıştıkları bilgisini aldığımızda saatler 15:00’i gösteriyor.

20151125_150327

İstikametim olan İquique şehrine 300 kmlik yolum var, hafiften endişeleniyorum ama eğer çok beklersek sınırı geçtikten sonraki şehir Arica’da konaklarım diye düşünüyorum. Daha önce Arica’yı ziyaret ettiğim sırada sahilde çadır kurmak için güzel yerler görmüştüm. Ben bunları düşünürken Adon’da bana vegan olduğunu, gittiği yerlerde kendi diyetine uygun yiyecek bulmakta zorlandığı için yanında sürekli yiyecek taşıdığını söylüyor sapı yırtılmış karton çantayı göstererek. Naylon poşetlerle üstü kapatıldığı için içinde ne olduğunu göremiyorum. Bir süre geçiyor ama kuyruklarda herhangi bir ilerleme yok. Sırada bekleyen insanlar seslerini yükselterek şikayet etmeye başlıyorlar. Kimisi alkışlıyor, kimisi ıslıkla isyanını dile getiriyor. İsyana isyanla karşılık vermek bu olsa gerek 🙂 Adon’da söylenmeye başlıyor; “Benim zamanım değerli, saatlerce burada bekleyemem, daha uçak bulup Santiago’ya gideceğim­” diye. Açıkçası ben de Arica’da 1 gecemi geçirmek istemiyorum, Santiago’ya ulaşmak için 2000 km’den fazla yolum var. “Ama ne yapabiliriz, herkes gibi beklemek zorundayız” diyorum Adon’a. “Hayır” diyor, “Polislerle gidip konuşacağım, çantalarıma göz kulak olur musun?” diyor. Sınırlarda bu tarz ricalara asla tamam dememem gerektiğinin farkındayım, özellikle bu kadar çok uyuşturucu trafiği dönerken. Ama Adon kaşla göz arasında kalabalığın arasında kayboluyor. İsyan çığlıkları ara ara azalır gibi oluyor sonra tekrar alevleniyor. Hele bir abla var öyle bir hırsla isyan ediyorki, mazallah eline bir polis geçse adama yapmadığını bırakmayacak sanki. Kısa bir süre sonra kalabalığın arasından Adon’un hızlı adımlarla bana doğru geldiğini görüyorum. “Hadi gidiyoruz, beni takip et” diyor, sapı yırtık çantayı iki elime tutuşturuyor, kendisi de o kocaman valizleri sürüyerek kalabalığın arasına dalıyor. Onun açtığı  yolu takip etmeye çalışıyorum ama insanlar bir yandan da bize söylenmeye başlıyorlar “Hey hey nereye gidiyorsunuz?” “ Yahu nereye gidiyoruz” diye soruyorum Adon’a. “Sen beni takip et” diyor esrarengiz bir şekilde. O konuşkan adam birden ketum oluveriyor. Birden kendimi polis kontrol odasında xrayin önünde buluyorum. “Çantalarınızı xraye bırakın” diyor polislerden biri. Sapı yırtık çanta elimde, hemen Adon’un kucağına sıkıştırıyorum, “Sadece bunlar benim” diyorum polise kendi çantalarımı göstererek. Ne olur ne olmaz, tanımam etmem, hiç yoktan bir de başıma iş almayayım. 3-4 polis xray makinasının çevresinde oturuyorlar. Xrayden çantalar geçerken bizde yandaki kontrol kapısından geçiyoruz. Kontrol masasının hemen arkasındaki adam çantalarımızı açmamızı söylüyor. Şili’ye meyve, sebze, tohum sokmak yasak. Polis üstün körü çantalarımıza bakıyor. Sapı yırtık çanta Adon ile ikimizin arasında duruyor. Polis “Tamam geçebilirsiniz” diyor. Adon “Teşekkürler” deyip polisin elini sıkıyor. Şaşkınlıktan teşekkür ederken kekeliyorum. Yırtık saplı çanta kucağımda kendimizi sınır binasının dışına atıyoruz. Şili topraklarındayız! Onca insan kuyruğunu beklemeden sınırı geçmemiz icin polisleri nasıl ikna ettiğine anlam verememis  bir şekilde Adon’a bakıyorum. Sadece gülümsüyor. O an bir taksiye el ediyor “Havaalanına gidiyorum, hadi gel benimle” diyor. Havaalanı benim yolum üzerinde değil, ben burdan otostop çekmeye başlayacağım” diyorum. Yırtık saplı çantanın içine elini daldırıyor, alüminyuma sarılmış bir paket veriyor. O an rüzgar kafasındaki şapkayı uçuruyor. Kafasına iliştirmiş olduğu kipayı gorüyorum. (Kipa ya da Kippa: Musevi erkeklerinin, dua esnasında, sinagogda ve dışarıda başlarını örtmekte kullandıkları, küçük takke.)Koşarak şapkasını yakalıyor tekrar kafasına takıyor. “Bol şans” diyip taksiye biniyor. Taksinin arkasından kalkan tozla sihirli bir şekilde gözden kayboluyor. Alüminyum pakedi açıyorum, içinden havuçlu cevizli kek çıkıyor. Gerçek miydi onca şey yoksa ben hayal mi gördüm? 

Sanki bir rüyadan uyanmış gibi mahrur mahrur etrafıma bakınıyorum. Santiago’ya 2091 km yolum olduğunu gösteren tabela beni kendime getiriyor.

20151125_153432-01-01

Oyalanmadan yoluma devam etmem gerek. Şili’nin güneyine doğru giden kamyonların geçtiği yola ulaşıyorum. Yarım saat kadar bekliyorum ama kimsecikler durmuyor. Sonra ağır ağır bana doğru gelmekte olan bir kamyon görüyorum. Şoför “Gel” diye eliyle işaret ediyor. Sırt çantamı yükleniyorum, kamyonun soğan yüklü kasasını geçerek ön koltuğa oturuyorum. 35 yaşlarında Şilili bir kamyon şoförü. “3000 kg soğan taşıyorum, çok fazla hız yapamam” diyor.

Kamyon soforu Sergio ile
Kamyon soforu Sergio ile

Kamyon şoförü Sergio ve 3000 kg soğanla 5 saat ağır çekimde fakat bol sohbetli bir yolculuk yaptıktan sonra Sergio, uykusunun bastırdığını 10-15 dk dinlenmek istediğini söylüyor. Sağa yanaşıyor, park ediyor. Etraf zifiri karanlık, arada yanımızdan araçlar geçiyor. Sergio, oturduğu koltuktan ayağa kalkıyor, ön koltukların hemen arkasında yeralan yatak kısmının üst tarafına doğru uzanıp el yordamı ile birşeyler aramaya başlıyor. Merakla onu izliyorum. Elinde bir gitarla koltuğuna geri dönüyor ve başlıyor çalmaya! Bugün bu ikinci kez ağzımın hayretle açılması. 40 yıl düşünsem otostop çektiğim kamyonun şoförünün bana kamyon içinde gitar çalıp şarkı söyleyeceği aklımın ucuna bile gelmezdi.

https://youtu.be/5g4LyudtOrA

Category: Şili
Tags: Şili

11 Yorum. Yeni Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

Bunlarda İlginizi Çekebilir