Kapitalist sistem en sinsi uyuşturucu! Sizi yavaş yavaş hasta edip öldürür. Bir kere bulaştınız mı daha sonra ondan kurtuluşunuz çok zordur! (fakat imkansız demiyorum) Ve ailenizden tutun da çevrenizdeki herkes bu uyuşturucuya başlamanız için ortam yaratır. Hangi baba kızına “Hadi git gez, dünyayı tanı, okulda öğretilmeyenleri öğren!” der ki? Gitse görse dünyada neler olup bitiyor, zihni açılacak, 9.00-18.00 mesaisi ile çalışmanın insanı mutlu etmediğini anlayacak, para kazanmak uğruna hem doğayı hem kendini tahrip ettiğini görecek, kendisiyle başbaşa kalacak zamanı olduğu için kendini tanıyacak ve neyin onu mutlu ettiğini öğrenecek, sistemin ona sunduğu sağlıklı düşünmeyi engelleyen yani kafa yapan keki yemeyi inkar edip kendi kekini yapacak yeteneğe sahip olacak. “Heeyt olur mu öyle şey!!! Gezmek de ne demek??? Otttur oturduğun yerde, gir hemen bir işe, kazan paranı!!! Yollara düşen ne kızlar gördük biz!!!”
Alternatif hayatlar da var!
2012’de bu uyuşturucuyu bırakmaya karar verdiğimde aklımda sade, lüksten uzak, daha sağlıklı bir hayat sürmek ve tüketim alışkanlıklarımı değiştirmek vardı. O gün bugündür büyük bir uğraş içinde sade hayatın içinde yaşamayı öğreniyorum, yontuluyorum, bazen eğrilemiyorum kırılıyorum. Ne zaman bir şey almak istesem sorduğum bir soru var kendime “ Hale bu senin gerçekten ihtiyacın mı yoksa sadece istiyor musun? “
Yılların bağımlılığını öyle bir çırpıda bırakmak kolay olmuyor. İlk zamanlarda bir mağazanın önünden geçerken gördüğüm elbiseyi görünce ellerim titrerdi, mağazanın kapısından içeri girerdim, dokunurdum elbiseye, o kıyafetlerdeki yeni kokusu burnuma çalınırdı, hele bir de %50 indirim etiketi varsa gözlerim dönerdi. “Buna benzer bir elbisem yok, bu fiyata böyle bir şey bulmam zor” düşünceleri aklımda dönmeye başlardı. Uyuşturucu iletini bıraktığım ilk yıl İtalya’da bir dernekte gönüllü olarak geri dönüşüm projesinde çalışırken ihtiyaç halinde kıyafetleri bile geri dönüştürerek nasıl yeni kıyafetler yapılabileceğini öğrendim, kes biç kendi elbiseni kendi ellerinle dik.
Ya yöneticimin yaptığı adaletsizlik, ya alamadığım terfi ya da işteki çakallardan dolayı sigaranın birini söndürüp diğerini yakmıyor muydum? Ee artık adaletsiz bir yönetici, uğruna kanlı gözyaşları savaşları verilen terfi süreci ve etrafta da çakallar yoksa sigara içmem için bir neden de yok!
Plazanın 11. katındaki radyasyonun dibine vurmuş çalışma masama beni ulaştıran ücretsiz toplu taşıma aracı olan asansör alışkanlığımdan dolayı merdiven çıkmayı unutan ayaklarım, şimdi dağlarda bayırlarda koşup duruyor iyilik peşinde!
Ne zaman sistemden dışarı çıkmaya çalışsam ve duvara toslasam biraz mutlu olmak için yediğim abur cuburlara ne demeli peki? Bu daha birşey değil, o abur cuburlar sayesinde aldığım kilolardan dolayı psikolojimin nasıl bozulduğunu söylememe gerek bile yok, hele o yılın modası sıfır beden olmaksa, 38 bedenle dünyanın en şişko kadınısındır artık!
Borç içinde köpekleme yüzerken bile aksatmadan ödediğim bireysel emeklilik sigortama ne demeli peki? Stresten, sigaradan, hantallıktan adım atamaz hale geldiğim yaşlılığımda yapacağım dünya turu için mi harcayacağım?
Saadet zinciri diye önümüze sunulan bu sistemde herşey birbiriyle ilişkili olarak bizi hasta ederken bir umutla avuç avuç ağzımıza attığımız depresan ilaçlarını yutmaya çalışırken “Hayat zor” cümlesi dökülür ağzımızdan…
Sistem denilen uyuşturucuyu bırakıp, en iyi rehabilite merkezi yeri olan doğanın kucağında rehabilite olmaya çalıştığım bu süreç içinde çevremdeki diğer bağımlı dostlarımla paylaşmaya çalıştığım herşeyi Jon Jandai, TEDx’in 15 dakikalık bir konuşmasında güzelce anlatmış.
Kim mi Jon Jandai? Fakir bir çiftçi. Ve diyorki “ Life is easy” (Hayat Kolay). Aslında kolay olan hayatı, bizim nasıl zor hale getirdiğimiz hakkındaki konuşmasını sizinle paylaşmak istedim ki, hayatın kolay olduğunu savunan biri olarak beni deli sanmayın diye!
Buyrunuz izleyiniz efenim…
Yorum yapılmamış
Benim sonunda sanirim senin gibi yollara dusmek olacak Hale able. Yollara dusecegim gunu sabirsizlikla bekliyorum. Yolun acik olsun ✋