David le Breton, Yürümeye Övgü kitabında, yürüyüşe dair karalamış olan isimlerden de alıntılar yaparak yürümenin hayatımızdaki mucizevi yönlerini bizlerle paylaşır. Bu kitabı okurken, Güney Amerika ülkeleri
Rio de Janeiro'dan otobüse atladığım gibi 3.5 saat sonra soluğu Angra dos Reis'te alıyorum. Sabahın ilk saatleri... Güneş, yazın geldiğini müjdelercesine ışıldıyor. Türkiye'de soğuklar başlamışken, hayatlarında hiç kar topu oynamamış…
Bir dönem Zincirlikuyu'daki bir plazanın 11. katındaydı ofisim. Boğaz manzaralı bir ofis. Kulağa ne hoş geliyor değil mi? Oysa bu manzaraya sahip bir ofiste çalışıyor olmak bende hep bir sıkışmışlık…
Ipanema sahilinin ucunda, Rio de Janeiro'da en güzel gün batımını seyredebileceğim noktalardan birinde, Pedra do Arpoador'da oturuyorum.
Güneş son ışıklarını da denize bırakarak Pedra dos Dois Irmaos'un arkasına saklanarak gözden kayboluyor.
Güneş…
Gönüllü olarak çalıştığım son çiftlikten ellerimin nasırları ile ayrıldım. Abartmıyorum! Güney Amerika'nın keşfinden sonra buralara Afrika'dan getirilen köleler gibi ağır şartlarda çalıştık resmen.(Bunu benzetmeyi biraz abartmış olabilirim sadece.) Güneş altında…